bugün

entry'ler (1042)

ben bu yazıyı sana yazdım

yalnız kaldım bugün; seni arayacaktım.

hep hazırdın, arayınca gelirdin, hiçbişey demeye gerek kalmazdı, anlardın, anlardın, anlardın.

elim telefona gitti aramak için; sonra gülümsedim... hüngür hngür.

nasıl... yok musun şimdi sen yani?

seni meydana getiren onca iyilik, güzellik, onca sevgi nerede şimdi? ulaşamıyorum??

bildiğin yalnızım abi, bilardo oynamamız lazım bi ne bileyim, at yarışı oynamamız lazım.

yüzünü görmem lazım.

ölmem mi lazım yani benşm de?

ne büyük kötülük yaptın bana...

ne büyük...

yalnızlık

çok zor zanaat...

david suchet

hercule poirot karakterine can veren başarılı aktör. şimdiye kadar hakkında entry girilmemiş olması da ayrıca ilginçtir.

hercule poirot

david suchet'in, agatha christie'nin beyninden fırlayıp kamera karşısına geçmişçesine hayat verdiği ufak tefek, belçikalı, takıntılı ve yumurta kafalı dedektif.

pirinç pilavınının üstüne ketçap döken kişi

pirinç pilavı katili.

yemrec

tebrik eder uzun bir yazarlık kariyeri dilerim.

gladier

şu yazılanları okuyup da çocuk gibi mutlu olan beşinci nesil yazar. o kadar destek ruh yani.. ne biliym.. aaağğğ.. * ) cidden cümle kuramadım ama, cümleye de çok gerek olmaz bazen; yalnız olmadığını bilmek gibi pozitif bi cümlesizlik hali. milyonlarca cümle yazmışım gibi kabul edin, eksik olmayın...

teknosa

amerikalı, ingiliz, japon icat ettiklerini gururla anlatırken türk'ün o icatları nasıl her üç saniyede bir (yine türklere) sattığını şebek gibi sırıtarak "gururla" anlattığı son reklamı utanç vericidir.

19 mayıs 2011 sözlük depremi

istanbul beylikdüzü sallanmıştır, bu satırların yazarı hissetmiştir..

sözlük yazarlarının itirafları

aşkı yakalamaya çalışırken, hayatımda ilk defa, bir ilişkimde, "aşk"ı geçtim sözlük. daha ötesindeki o "sakin" evrene dokundum bugün. bir ömür mutluluk için gereken "o şey"e dokundum. çook güzelmiş ama. aşkın hiddeti yokmuş onda. aşkın kırılganlığı yokmuş. aşkın her-an-bitebilir'liği yokmuş. aşkın başını-alıp-gitme'leri yokmuş. korkuları yokmuş. ağlamaları yokmuş. kavgaları yokmuş.

dokundum ama anlamadım. yarın anlarım da belki; bilemem.

ama "sıfır"ın çok güzel bi sayı olduğunu söyleyebilirim..

tadelle

bitteri de ayrı güzel olmuş eski dost.

sözlük yazarlarının itirafları

galiba aşık oluyorum sözlük. yıllar sonra. evet...

sözlük yazarlarının meslekleri

işim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah,
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.

Deniz yırtılır kimi zaman,
Bilmezsiniz kim diker;
Ben dikerim.

Dalga geçerim kimi zaman da,
O da benim vazifem;
Bir baş düşünürüm başımda,
Bir mide düşünürüm midemde,
Bir ayak düşünürüm ayağımda,
Ne haltedeceğimi bilemem.

(bkz: dalgacı mahmut)
(bkz: orhan veli)

ben bu yazıyı sana yazdım

tek bakışa saatlerce ağlamayı sığdırma çabasıydı seninle geçirdiğim bir dakika, o nedenle çok komikti gözlerim.

panta rei

meditasyonla ciddi ciddi ilgilenen ve olumlu etkilerini de kişiliğinde rahatlıkla gözlemleyebileceğiniz pozitif bir beşinci nesil enerjidir.

olumsuz olayları hafızasından tamamen silebilmesi de buna delalet etmektedir.

not: yıllar öncesinden verdiği, gladier kişisine şeb-i arus törenlerinde eşlik etmekle ilgili bir sözü vardır; bu söz hafısazından silinmesindir.

ali taran

"kendimi komik sandığımı nereden biliyorsunuz" diye uzaylılara sorması gereken muhabbeti güzel insan evladıdır.

ryu murakami

ülkemde hep dillendirilen "ulan bi de japonlara bakın, ne kadar da kültürlerine bağlılar, demek ki neymiş? kültürüne bağlı kalarak gelişebiliyor muşsun" önermesinin ne derece kof ve gerçeklikten uzak olduğunu romanlarıyla başarılı bir şekilde ortaya koyan yazar.

murakami'yi okuduğunuzda yoz bir toplumun mide bulandırıcı; aynı zamanda da üzücü iğrençliğini beş duyunuzla birden duyumsarsınız.

alerjik rinit

aslında allerjik rinit'tir kendileri.

bir işkence türü olarak para üstü beklemek

daha beteri kalabalık dolmuşta ya da otobüste bozukluk düşürmektir. senler arasında çatışma yaşarsın:

1. sen = olum elli kuruş da elli kuruştur, buradaki insanları bidaha ne zaman görürsün ki zaten? eğil al anasını satıym! eğil yaa! kolay kazanılmıyo o kuruşlar! hadi bakiym, hop! şimdi eğiliyosun..

2. sen = yok olum dur.. köşedeki kız bakıyo mu ya? vallahi bakıyo! hasstr.. saçtık bissürü paraları da ama. aha baktı! aq yüzüme ifade veremiyorum yaa!

1. sen = baksa nolcak ki, en fazla bakıcak, sevgilin olmiycak yani. eğil al lan, giden gider yani, öküzlük yapma.

2. sen = ya dur sürükliyim iyice ayağımın altına sonra çaktırmadan.. çok biliyosun. belki sevgilim oldu! eee.. çok şeker bişeymiş bu yaa.

1. sen = bildiğin malsın öküz, karıya kıza para yedirebilitem var diyosun yani, helal olsun sana!

2. sen = ya ne diyosun sen be!! sktir git! tamam.. aee. aa.. alırım ya para ne yaa!

kız indikten sonra...

1. ve 2. senler = 80 kuruş düşürmüşüm ya, az da değilmiş, iyi ki bi cesaret eğilip topladım aq. kimi tanıyorum ki zaten burda? kaldı ki cesaret örneği dimi? jackass gibi bi durum oluştu iç dünyamda. mutluyum ben evet..

ankara

ömrümün büyük bölümünü geçirdiğim ve yakın zamanda istanbul için kendisini terk edeceğim şehir.

sevdim ben bu şehri ya. yeri geldi kaldırımlarına, yollarını şiirler/öyküler yazdım; yeri geldi o şiirleri/öyküleri bilfiil yaşadım.

"bi de denizi olsa" dedim hep, "nasıl olurdu acaba.."

denize gidiyorum şimdi, 'denizli ankara'yı tatmak için.

taşıyacağım içimde istanbul'a.

çıkarıp yayacağım denizin kenarına.

yapabilirim...